⭐6,7

2015

1 Saat 40 Dakika

Hany Abu-Asaad’ın yönettiği 2015 yapımı bir dram filmi olan orijinal ismiyle Ya Tayr El Tayer, Gazze’de bir mülteci kampında yaşayan Muhammed Assaf’ın Arap Idol yarışmasında birinci olma hikâyesinin sinemaya uyarlanmış hâli anlatılıyor. 10 yaşındaki Muhammed Assaf ve ondan iki yaş büyük ablası Nour ortak müzik tutuklularıyla birbirine bağlıdır. Bütün çabaları müzik enstrümanları almak olan bu iki kardeş ve arkadaşları Ashraf ile Omar’la birlikte bir müzik grubu kurar. Kardeşi Muhammed’in yeteneğini gören Nour daha büyük hayaller kurmaları ve yorulmadan çalışmaları için grubu motive eder. Gazze’nin sert hayat koşullarına rağmen Muhammed’in her zaman bir umudu vardır.

Yönetmen

Hany Abu-Assad

Kategori

Dram

İNCELEME


İNCELEME


Emine Berra Yardımcı

Emine Berra Yardımcı

Spoiler içerir!

Spoiler içerir!

Spoiler içerir!

"Ben Gazzeliyim, orası benim evim her zaman geri döneceğim."

Hany Abu-Asaad’ın yönettiği 2015 yapımı bir dram filmi olan orijinal ismiyle Ya Tayr El Tayer, Gazze’de bir mülteci kampında yaşayan Muhammed Assaf’ın Arap Idol yarışmasında birinci olma hikâyesinin sinemaya uyarlanmış hâli anlatılıyor.

Hany Abu-Asaad, 1961’de Nasıra’da dünyaya gelmiş Müslüman bir ailenin çocuğudur. 1981’de Hollanda’ya göç etmiş ve uçak mühendisi olarak çalışmıştır. Kariyerine yönetmen olarak devam etmiştir. İki akademi ödülü adaylığını 2006’da Paradise Now filmiyle 2013 yılında Omar filmiyle almıştır. The Idol filmi ise 2015 Toronto Uluslararası Film Festivali’nin Özel Sunumlar bölümünde gösterilmiştir. 89. Akademi Ödülleri’nde Yabancı Dilde En İyi Film dalında seçilmiş fakat aday gösterilmemiştir.

Film futbol oynayan çocukların kavgaya karışması ve kaçmaya çalışmasıyla başlıyor. Filmin daha ilk dakikasından bir mücadelenin, bir gayretin olması tesadüf eseri olamaz. Filistinlilerin hayatlarının daha ilk dakikasından mücadele ettiklerini simgelediğini düşünebiliriz.

Olayların 2005 Gazze’sinde başladığı filmde başkarakterimiz Muhammed Assaf, ablası Nour ve arkadaşları Ashraf ve Omar ile birlikte bir müzik grubu kurmanın hayalini yaşıyorlar. Pes edecekleri zaman Nour “Eğer irade varsa yol da açılır.” Diyerek çaba sarf etmeleri gerektiğini vurguluyor.

Müzik grubu için para biriktirmeyi kafaya koyan bu dört çocuk balık tutmaya ve satmaya başlıyorlar. Fakat balıklarından birkaçını alan adam parasını ödemeyince bir kovalamaca başlıyor. Adam bisiklet üzerindeyken Muhammed yayan olarak kovalıyor. Aralarında hem yaş olarak hem güç kuvvet olarak büyük bir eşitsizlik mevcut. Bunu da İsrail’in Filistin topraklarını zor ve güç kullanarak işgal etmesi olarak yorumlayabiliriz.

Nihayet yeterli parayı biriktiren karakterlerimiz enstrüman almaya karar verip pek de tekin gözükmeyen bir adamın yanına gidip paralarını veriyorlar. Verdikleri para karşılığında adamdan, kurmak istedikleri müzik grubu için ihtiyaçları olan enstrümanları bulmasını istiyorlar. Aradan zaman geçmesine rağmen adam ne çocukların parasını geri ödüyor ne de enstrümanları veriyor. Muhammed bir gece evden ayrılıp adamın yanına gidiyor ve “Elinizde çok para olduğunu gördüm en azından paramızı geri ödeyin” dese de adamın elinden kurtulamayıp üstüne bir de dayak yiyor. Bu sahneden İslam ülkelerinin içinde bulunduğu maddi imkânlara rağmen Filistinlilere destek olmaktansa köstek oldukları mesajını çıkarmak mümkün.

Karakterimiz Nour bütün bunlara rağmen pes etmeyi reddediyor ve bir müzik hocasının yardımıyla birlikte nasıl çalışacaklarını öğreniyorlar. Biraz daha para biriktirip istedikleri müzik aletlerine kavuşuyorlar. Talihsizlik o ki düğünde şarkı çalmaya başladıkları sırada Nour rahatsızlanıp hastaneye kaldırılıyor ve böbrek yetmezliği olduğu ve acil böbrek nakli yapılması gerektiği söyleniyor. Nakil için gereken paranın çok fazla bir meblağ olmasından dolayı ameliyat gerçekleştirilemiyor ve Nour diyalize bağlanıyor. Muhammed’in, ablası Nour’a söylediği söz insanı uzun bir süre düşündürecek cinsten.

“ Nour, eğer İsviçreli bir çocuk olmuş olsaydın bu hastalığa yakalanmazdın. Bunların hepsi stresten.”

Cümle içinde geçen İsviçre özellikle mi seçildi yoksa bir rastlantı eseri mi bilmiyoruz fakat 2015 yılında dünya mutluluk indeksine göre en mutlu ülkenin İsviçre olduğu biliniyor.

Diyalize rağmen Nour hastalığa daha fazla dayanamıyor ve hayatını kaybediyor. Muhammed, ablasının ölümünden çok etkileniyor ve depresyona giriyor. Yıllar 2012 yılını gösterdiğinde Muhammed Assaf, Ramallah’taki müzik gösterisine katılmak istiyor fakat Gazze’nin abluka altına alınması ve seyahat kısıtlamalarından ötürü programa canlı yayınla katılmaya karar veriyorlar. Jeneratörün yetersiz olmasından ötürü program esnasında yayın kesiliyor ve Muhammed bir kez daha hayal kırıklığına uğruyor. Fakat sonra bir gün, yıllar önce ablası Nour’un diyalize bağlanırken tanıştıkları Amal ile karşılaşması ona cesaret veriyor. Belki de ablasının “Ünlü olup dünyayı değiştireceğiz” ya da “Eğer irade varsa yol da açılır.” sözleri yankılanıyor kulaklarında. Muhammed daha sonra Kahire’deki Arap Idol yarışmasının elemelerine katılmaya karar veriyor. Elemelerden önce Amal’ın Muhammed’e Refah sınırında tutuklanma ihtimaline karşı neden risk aldığını sorması üzerine Muhammed:

“Sesimizin duyulması lazım. Kimse bizim mülteci olduğumuzu, eve dönemediğimizi bilmiyor.” Cümlesiyle Amal’e manidar bir cevap veriyor.

Çocukluk arkadaşlarından olan Omar, Muhammed’in yoluna taş koymaya çalıştığından ötürü Muhammed Refah sınırına zar zor ulaşıyor. Bunun nedeninin ise arkadaşının günaha girmesini istemediği için olduğunu söylüyor.

  Yönetmen Hany Abu-Asaad, Omar karakteri ile muhafazakâr düşünce yapısını kısmen eleştiriyor diyebiliriz. Omar arkadaşının günaha girmesini istemediğini ve Kahire’ye gitmesinin doğru olmadığını söylemesine rağmen Muhammed Assaf ülkesini çok güzel bir şekilde temsil edebilmiş ve halkına umut olmuştur.

Muhammed Kahire’ye gittiğinde elemelerden geçerek Beyrut’a ulaşıyor. Beyrut’ta konaklayacağı otelin lükslüğü göz kamaştıran cinsten. Odasına vardığında kapının nasıl açılması gerektiğini bilmiyor. Yönetmenin yine burada bir mesaj verdiğini düşünüyoruz. Bir başka Arap ülkesine gitmesine rağmen yabancı kalışı simgelenmiş olabilir ya da Gazzelilerin zor şartlar altında yaşamalarına rağmen Arap toplumunun bu derece refah içinde yaşıyor olması da eleştirilmiş olabilir.

Muhammed’in final maçına girmesine az kalmışken Filistin halkının kendisine bu kadar güvenmesi ve onları hayal kırıklığına uğratma endişesinden ötürü bir panik atak geçiriyor. Şu sözlerle kendisini ifade ediyor: “Hayatım artık benim değil, herkes bana bel bağlamış durumda”

Annesi ile telefonda konuştuğunda annesinin “Gazze’de kuşatma altında yaşamaktan daha zor bir şey yok. Başarabilirsin oğlum.” Sözleri ona cesaret veren yegâne şeylerden bir tanesi oluyor.

Sahneye çıkmadan önce gazetecilere verdiği röportajda “Ben Gazzeliyim orası benim evim. Her zaman geri döneceğim” sözü Filistinlilerin Nekbe’den bu bugüne evlerinin anahtarlarını boyunlarında taşıyan ve  Elbet bir gün geri döneceğiz anlamlı çeşitli sloganlar atmalarına bir gönderme olmuş diyebiliriz.

Muhammed’in final maçına çıktığı esnada 2013’ten gerçek sahnelerin verilmesi izleyicilerin dikkatini çekmmiş ve filme ayrı bir ahenk katmıştır. Yarışmanın galibi ilan edildiği esnada Gazze, Doğu Kudüs, Ramallah, Nablus, Han Yunus, Nasıra ve başka ülkelerde mülteci olarak yaşayan Filistinliler şenliklerle galibiyeti kutlamıştır. Haber spikerinin de dediği gibi: “İnsanlar artık protesto için değil destek için sokakta”

Filmi izlediğimizde yönetmenin savaşa odaklanmaktan ziyade ana fikir olarak zorluklara rağmen bir insanın hayalini kurduğu şeyin peşinden bıkmadan usanmadan gayret göstermesini esas aldığını görmekteyiz. Bunun nedeninin ise yönetmenin tüm dünya vatandaşlarının ortak paydada buluştuğu bir ana fikir üzerinden, hayallerden ilerlemiş olduğunu fark etmekteyiz. Dünyanın her yerinde Gazze’deki gibi olağanüstü şartlar bulunmamakta, refah düzeyi ülkelere göre değişmektedir. Ancak insan olarak temel güdümüz hayal kurmak ve umut etmektir.

Filmde ana konunun hayallerinin peşinden gitmek olduğu vurgulansa da yönetmen sahnelerinde Gazze halkının sosyal hayatına da değinmiş ve onlarla empati yapabilmemizi sağlamış. Aslında uygulanan stratejide seyirciye acı, bütünüyle ve direkt olarak göstermek yerine dolaylı yoldan anlatılmıştır. İzleyicinin zihninde bu duyguları ve zorlu koşulları canlandırması filmi daha başarılı bir hale getirmiştir.

"Ben Gazzeliyim, orası benim evim her zaman geri döneceğim."

Hany Abu-Asaad’ın yönettiği 2015 yapımı bir dram filmi olan orijinal ismiyle Ya Tayr El Tayer, Gazze’de bir mülteci kampında yaşayan Muhammed Assaf’ın Arap Idol yarışmasında birinci olma hikâyesinin sinemaya uyarlanmış hâli anlatılıyor.

Hany Abu-Asaad, 1961’de Nasıra’da dünyaya gelmiş Müslüman bir ailenin çocuğudur. 1981’de Hollanda’ya göç etmiş ve uçak mühendisi olarak çalışmıştır. Kariyerine yönetmen olarak devam etmiştir. İki akademi ödülü adaylığını 2006’da Paradise Now filmiyle 2013 yılında Omar filmiyle almıştır. The Idol filmi ise 2015 Toronto Uluslararası Film Festivali’nin Özel Sunumlar bölümünde gösterilmiştir. 89. Akademi Ödülleri’nde Yabancı Dilde En İyi Film dalında seçilmiş fakat aday gösterilmemiştir.

Film futbol oynayan çocukların kavgaya karışması ve kaçmaya çalışmasıyla başlıyor. Filmin daha ilk dakikasından bir mücadelenin, bir gayretin olması tesadüf eseri olamaz. Filistinlilerin hayatlarının daha ilk dakikasından mücadele ettiklerini simgelediğini düşünebiliriz.

Olayların 2005 Gazze’sinde başladığı filmde başkarakterimiz Muhammed Assaf, ablası Nour ve arkadaşları Ashraf ve Omar ile birlikte bir müzik grubu kurmanın hayalini yaşıyorlar. Pes edecekleri zaman Nour “Eğer irade varsa yol da açılır.” Diyerek çaba sarf etmeleri gerektiğini vurguluyor.

Müzik grubu için para biriktirmeyi kafaya koyan bu dört çocuk balık tutmaya ve satmaya başlıyorlar. Fakat balıklarından birkaçını alan adam parasını ödemeyince bir kovalamaca başlıyor. Adam bisiklet üzerindeyken Muhammed yayan olarak kovalıyor. Aralarında hem yaş olarak hem güç kuvvet olarak büyük bir eşitsizlik mevcut. Bunu da İsrail’in Filistin topraklarını zor ve güç kullanarak işgal etmesi olarak yorumlayabiliriz.

Nihayet yeterli parayı biriktiren karakterlerimiz enstrüman almaya karar verip pek de tekin gözükmeyen bir adamın yanına gidip paralarını veriyorlar. Verdikleri para karşılığında adamdan, kurmak istedikleri müzik grubu için ihtiyaçları olan enstrümanları bulmasını istiyorlar. Aradan zaman geçmesine rağmen adam ne çocukların parasını geri ödüyor ne de enstrümanları veriyor. Muhammed bir gece evden ayrılıp adamın yanına gidiyor ve “Elinizde çok para olduğunu gördüm en azından paramızı geri ödeyin” dese de adamın elinden kurtulamayıp üstüne bir de dayak yiyor. Bu sahneden İslam ülkelerinin içinde bulunduğu maddi imkânlara rağmen Filistinlilere destek olmaktansa köstek oldukları mesajını çıkarmak mümkün.

Karakterimiz Nour bütün bunlara rağmen pes etmeyi reddediyor ve bir müzik hocasının yardımıyla birlikte nasıl çalışacaklarını öğreniyorlar. Biraz daha para biriktirip istedikleri müzik aletlerine kavuşuyorlar. Talihsizlik o ki düğünde şarkı çalmaya başladıkları sırada Nour rahatsızlanıp hastaneye kaldırılıyor ve böbrek yetmezliği olduğu ve acil böbrek nakli yapılması gerektiği söyleniyor. Nakil için gereken paranın çok fazla bir meblağ olmasından dolayı ameliyat gerçekleştirilemiyor ve Nour diyalize bağlanıyor. Muhammed’in, ablası Nour’a söylediği söz insanı uzun bir süre düşündürecek cinsten.

“ Nour, eğer İsviçreli bir çocuk olmuş olsaydın bu hastalığa yakalanmazdın. Bunların hepsi stresten.”

Cümle içinde geçen İsviçre özellikle mi seçildi yoksa bir rastlantı eseri mi bilmiyoruz fakat 2015 yılında dünya mutluluk indeksine göre en mutlu ülkenin İsviçre olduğu biliniyor.

Diyalize rağmen Nour hastalığa daha fazla dayanamıyor ve hayatını kaybediyor. Muhammed, ablasının ölümünden çok etkileniyor ve depresyona giriyor. Yıllar 2012 yılını gösterdiğinde Muhammed Assaf, Ramallah’taki müzik gösterisine katılmak istiyor fakat Gazze’nin abluka altına alınması ve seyahat kısıtlamalarından ötürü programa canlı yayınla katılmaya karar veriyorlar. Jeneratörün yetersiz olmasından ötürü program esnasında yayın kesiliyor ve Muhammed bir kez daha hayal kırıklığına uğruyor. Fakat sonra bir gün, yıllar önce ablası Nour’un diyalize bağlanırken tanıştıkları Amal ile karşılaşması ona cesaret veriyor. Belki de ablasının “Ünlü olup dünyayı değiştireceğiz” ya da “Eğer irade varsa yol da açılır.” sözleri yankılanıyor kulaklarında. Muhammed daha sonra Kahire’deki Arap Idol yarışmasının elemelerine katılmaya karar veriyor. Elemelerden önce Amal’ın Muhammed’e Refah sınırında tutuklanma ihtimaline karşı neden risk aldığını sorması üzerine Muhammed:

“Sesimizin duyulması lazım. Kimse bizim mülteci olduğumuzu, eve dönemediğimizi bilmiyor.” Cümlesiyle Amal’e manidar bir cevap veriyor.

Çocukluk arkadaşlarından olan Omar, Muhammed’in yoluna taş koymaya çalıştığından ötürü Muhammed Refah sınırına zar zor ulaşıyor. Bunun nedeninin ise arkadaşının günaha girmesini istemediği için olduğunu söylüyor.

  Yönetmen Hany Abu-Asaad, Omar karakteri ile muhafazakâr düşünce yapısını kısmen eleştiriyor diyebiliriz. Omar arkadaşının günaha girmesini istemediğini ve Kahire’ye gitmesinin doğru olmadığını söylemesine rağmen Muhammed Assaf ülkesini çok güzel bir şekilde temsil edebilmiş ve halkına umut olmuştur.

Muhammed Kahire’ye gittiğinde elemelerden geçerek Beyrut’a ulaşıyor. Beyrut’ta konaklayacağı otelin lükslüğü göz kamaştıran cinsten. Odasına vardığında kapının nasıl açılması gerektiğini bilmiyor. Yönetmenin yine burada bir mesaj verdiğini düşünüyoruz. Bir başka Arap ülkesine gitmesine rağmen yabancı kalışı simgelenmiş olabilir ya da Gazzelilerin zor şartlar altında yaşamalarına rağmen Arap toplumunun bu derece refah içinde yaşıyor olması da eleştirilmiş olabilir.

Muhammed’in final maçına girmesine az kalmışken Filistin halkının kendisine bu kadar güvenmesi ve onları hayal kırıklığına uğratma endişesinden ötürü bir panik atak geçiriyor. Şu sözlerle kendisini ifade ediyor: “Hayatım artık benim değil, herkes bana bel bağlamış durumda”

Annesi ile telefonda konuştuğunda annesinin “Gazze’de kuşatma altında yaşamaktan daha zor bir şey yok. Başarabilirsin oğlum.” Sözleri ona cesaret veren yegâne şeylerden bir tanesi oluyor.

Sahneye çıkmadan önce gazetecilere verdiği röportajda “Ben Gazzeliyim orası benim evim. Her zaman geri döneceğim” sözü Filistinlilerin Nekbe’den bu bugüne evlerinin anahtarlarını boyunlarında taşıyan ve  Elbet bir gün geri döneceğiz anlamlı çeşitli sloganlar atmalarına bir gönderme olmuş diyebiliriz.

Muhammed’in final maçına çıktığı esnada 2013’ten gerçek sahnelerin verilmesi izleyicilerin dikkatini çekmmiş ve filme ayrı bir ahenk katmıştır. Yarışmanın galibi ilan edildiği esnada Gazze, Doğu Kudüs, Ramallah, Nablus, Han Yunus, Nasıra ve başka ülkelerde mülteci olarak yaşayan Filistinliler şenliklerle galibiyeti kutlamıştır. Haber spikerinin de dediği gibi: “İnsanlar artık protesto için değil destek için sokakta”

Filmi izlediğimizde yönetmenin savaşa odaklanmaktan ziyade ana fikir olarak zorluklara rağmen bir insanın hayalini kurduğu şeyin peşinden bıkmadan usanmadan gayret göstermesini esas aldığını görmekteyiz. Bunun nedeninin ise yönetmenin tüm dünya vatandaşlarının ortak paydada buluştuğu bir ana fikir üzerinden, hayallerden ilerlemiş olduğunu fark etmekteyiz. Dünyanın her yerinde Gazze’deki gibi olağanüstü şartlar bulunmamakta, refah düzeyi ülkelere göre değişmektedir. Ancak insan olarak temel güdümüz hayal kurmak ve umut etmektir.

Filmde ana konunun hayallerinin peşinden gitmek olduğu vurgulansa da yönetmen sahnelerinde Gazze halkının sosyal hayatına da değinmiş ve onlarla empati yapabilmemizi sağlamış. Aslında uygulanan stratejide seyirciye acı, bütünüyle ve direkt olarak göstermek yerine dolaylı yoldan anlatılmıştır. İzleyicinin zihninde bu duyguları ve zorlu koşulları canlandırması filmi daha başarılı bir hale getirmiştir.

İlginizi çekebilir

Çok yakında yeni film ve belgesel incelemeleriyle karşınızda olacağız!

Çok yakında yeni film ve belgesel incelemeleriyle karşınızda olacağız!

Çok yakında yeni film ve belgesel incelemeleriyle karşınızda olacağız!