İran-İsrail ve ABD Çatışmasının Geleceği Ne Yönde Seyrediyor?

4 Temmuz 2024

Mehmet Tırnaksız

Giriş

İran, İsrail ve ABD arasında neredeyse 100 yıla yakındır devam eden gerilim, bölgesel ve küresel bazda önemli etkiler oluşturmaya devam etmektedir. Bu üç grup arasında gerçekleşen çatışma, sadece bölgesel etkileşim değil, aynı zamanda uluslararası politikanın da önemli gündemi haline gelmeye devam etmektedir. İran’ın nükleer programlarının oluşturduğu sorunsallık, İsrail’in bölge bağlamında güvenlik endişesinin polemiği ve ABD’nin Ortadoğu üzerinde planladığı politikaları bu ilişkilerin ana eksenini oluşturmaktadır.

Son yıllarda artan diplomatik ve askeri hamleler ile birlikte bölgenin çatışma bağlamında oluşacak olan geleceği hakkında çeşitli senaryoların ortaya atılması ve sonuçlarının neler olacağına dair kesin bir olgu ortaya çıkmıyor. Bu yazıda, İran-İsrail ve ABD üçgeninde yaşanan ilişkileri ve olası senaryoları ve bu çatışmalarının gelecekte nasıl bir hal alacağına dair analizi gerçekleştireceğiz.

İran-İsrail ve ABD Çatışma Olguları

İran ve İsrail arasındaki gerilim 1979 yılında İslam Devrimi sonrasında ortaya çıktı. Yaklaşık 45-50 yıldır devam eden bu çatışma, sona ermesi zor bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Taraflar birbirlerini varoluşsal düşmanları olarak tanımlamaktadır. Bu gerilim zaman zaman artış göstermektedir. Yaklaşık 5 yıldır yaşanan olaylar, İsrail’in ABD desteği ile yaptığı saldırılar ve soykırım, gerilimin tırmandığını göstermekte. ABD 3 Ocak 2020 tarihinde İran komutanı Kasım Süleymani’yi drone saldırısı suikastı ile öldürmüştü[1] Bu saldırıların ortaya çıkardığı sonuçlarla beraber ABD genel seyirde açık bir şekilde veya İsrail üzerinden gizli desteği ile Orta Doğu’da aktif rol aldı ve bölgede güçlü kalmak için İsrail’i bu gibi desteklerle güçlendiremeye çalıştı.[2]

İran ile ABD’nin geçmiş ilişkilerini ele alacak olursak İran 2. Dünya Savaşının ardından gerçekleşen soğuk savaşta ABD tarafında yer aldı. Bu dönemde Pehlevi ailesi İran’ın yönetiminde yer alıyordu ve Pehlevi ailesi her zaman Batı endeksli bir ülke kurma hayaliyle hareket etmekteydi. Böylelikle İran, ABD ile Rusya arasında tampon bölge haline gelmişti. İran ABD’yi desteklediği için ABD İran’ı silahlandırdı. Ancak İran halkı petrolün millileşmesi ve bölgedeki yabancı şirketlerin uzaklaştırılması için iç çatışmalar oluşturdu. Ardından İngiltere ve ABD, İran ile ilişiğini kesti ve İran büyük bir ekonomik çöküntü içerisine girdi. Ülkedeki darbeler, suikastlar ve pek çok iç karışıklık artarak devam etti.

Uluslararası hukuku açık bir şekilde ihlal eden İsrail ise, bölgede bu ihlale her geçen gün bir yenisi eklemektedir. 1 Nisan 2024 tarihinde Şam konsolosluk saldırısı bunlardan birisidir. Bu saldırıda İsrail, Devrim Muhafızları Ordusu’nda (DMO) başat kadroda bulunan , bir çok önemli görevde yer alan ve İran için önem arz eden isim Tuğgeneral Muhammed Zahidi ile birlikte 7 İranlı askere suikast düzenlemiştir. Bu durum yeni sürecin başlamasına, bazı ilklerin yaşanmasına neden oldu. İran aradan 2 hafta geçtikten sonra bölgede, Dünyada ki bir çok farklı denge ve faktörü hesaba katarak 13 Nisan’da İsrail’e saldırı başlattı. İran bu saldırıda kamikaze İHA, seyir füzeleri ve balistik füzeleri kullanmıştır. İran bu saldırı ile beraber İsrail’e göz dağı vermeyi ve ülke güvenliğinin sağlanmasını amaçlamıştır. İran bu misilleme ile birlikte İsrail ve diğer ülkelere karşı caydırıcılığını temin etmiştir. İran’ın yapmış olduğu bu misillemenin sonucunda yapılan açıklamalar şu şekildedir: Dış İşleri Bakanı Abdullahiyan, İran’ın saldırıya uğramadığı takdirde bir harekata girişmeyeceğini söyleyerek, hem bölgede savaşmayarak birkaç çatışma ile Müslümanların sempatisini sağlamak hem de İsrail ile bölgede gizliden gizliye kendi hegemonyasını sağlamayı hedeflemektedir.

Bölgesel bazda baktığımızda İsrail, diğer ülkeler ile herhangi uzun süreli bir savaş durumuna girmemektedir. Bu durum ise bölgede ticari ve bağımlılık unsurundan kaynaklı olarak kendilerini absorbe etmeye çalışmalarından kaynaklanmaktadır. İran ile arasında yaşanan gerginlikle genellikle bölgede hakimiyeti karşılıklı bir şekilde sağlama anlayışı içerisinde olduklarından kaynaklanmaktadır. Bir tarafta bölge insanı tarafından sevilmeyen bir İsrail ve diğer tarafta İsrail ile çatışma içerisine giren Müslüman toplumun sevgisini ve hamiliğini üstlenmeye çalışan ülke olarak doğma hedefi olan İran bulunmaktadır.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dış işleri Bakanı Abdullahiyanın ölümünün ardından İran’ın iç siyasetinde büyük bir kargaşa söz konusu oldu. Hem Cumhurbaşkanının hem de Dışişleri Bakanının ölmesi ile birlikte ülkede dış politika açısından ideolojik değişiklikler ve adımlarda gerileme olmasa bile iç politikada aksaklıklar yaşanabilir. Çünkü ülkede bir seçim telaşı var ve bu durum bazı işlerin yavaşlamasına sebep olabilir.

İsrail’in, İran’ın Şam’daki büyükelçiliğini vurması uluslararası ilişkiler hukuku açısından büyük suçtur ve bu bir savaş nedenidir. Fakat İran Orta Doğuda etkili ve güçlü bir taraf olmasına rağmen kendisine yapılan saldırıları çoğu zaman görmezden gelmektedir. İran yakın gelecekte saldırı yapmayı tercih eder mi bilinmez ama bu iki ülke arasındaki çatışmanın bir gün ayyuka çıkacağı aşikârdır ve bu yağmadan birçok ülke zarar görecektir.

Sonuç olarak, İran-İsrail ve ABD arasındaki çatışmanın geleceği, sadece askeri güç bağlamında olmamakla beraber aynı zamanda diplomatik eğilimlerin başarısına ve uluslararası toplumların bu konudaki meselelere yaklaşımı da etkili olacaktır. İran-İsrail ve ABD üçgeninin, karmaşık ve çok katmanlı ilişkiler sarmalı içerisinde ileriki dönemlerde uluslararası bağlamda oluşacak gündemlerde merkezi oluşturması muhtemel gözükmektedir. Bununla birlikte bu çatışmanın gelecek yıllar bakımından en önemli unsuru ise dünya çapında sağlanacak barış ve güvenlik politikalarının üzerinde etkileyici rol oynaması olacaktır.

 
[1] TRT Haber, ‘’Kasım Süleymani’nin Ölümü Dünyada Nasıl Yankı Buldu?’’ (03.01.2020).
[2] Ahmet Dursun, ‘’ ABD Saldırısında Öldürülen İranlı General Süleymani’ye Yönelik Suikastta İsrail’in Kilit Rol Oynadığı İddia Edildi’’, Anadolu Ajansı (09.05.2020).

Giriş

İran, İsrail ve ABD arasında neredeyse 100 yıla yakındır devam eden gerilim, bölgesel ve küresel bazda önemli etkiler oluşturmaya devam etmektedir. Bu üç grup arasında gerçekleşen çatışma, sadece bölgesel etkileşim değil, aynı zamanda uluslararası politikanın da önemli gündemi haline gelmeye devam etmektedir. İran’ın nükleer programlarının oluşturduğu sorunsallık, İsrail’in bölge bağlamında güvenlik endişesinin polemiği ve ABD’nin Ortadoğu üzerinde planladığı politikaları bu ilişkilerin ana eksenini oluşturmaktadır.

Son yıllarda artan diplomatik ve askeri hamleler ile birlikte bölgenin çatışma bağlamında oluşacak olan geleceği hakkında çeşitli senaryoların ortaya atılması ve sonuçlarının neler olacağına dair kesin bir olgu ortaya çıkmıyor. Bu yazıda, İran-İsrail ve ABD üçgeninde yaşanan ilişkileri ve olası senaryoları ve bu çatışmalarının gelecekte nasıl bir hal alacağına dair analizi gerçekleştireceğiz.

İran-İsrail ve ABD Çatışma Olguları

İran ve İsrail arasındaki gerilim 1979 yılında İslam Devrimi sonrasında ortaya çıktı. Yaklaşık 45-50 yıldır devam eden bu çatışma, sona ermesi zor bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Taraflar birbirlerini varoluşsal düşmanları olarak tanımlamaktadır. Bu gerilim zaman zaman artış göstermektedir. Yaklaşık 5 yıldır yaşanan olaylar, İsrail’in ABD desteği ile yaptığı saldırılar ve soykırım, gerilimin tırmandığını göstermekte. ABD 3 Ocak 2020 tarihinde İran komutanı Kasım Süleymani’yi drone saldırısı suikastı ile öldürmüştü[1] Bu saldırıların ortaya çıkardığı sonuçlarla beraber ABD genel seyirde açık bir şekilde veya İsrail üzerinden gizli desteği ile Orta Doğu’da aktif rol aldı ve bölgede güçlü kalmak için İsrail’i bu gibi desteklerle güçlendiremeye çalıştı.[2]

İran ile ABD’nin geçmiş ilişkilerini ele alacak olursak İran 2. Dünya Savaşının ardından gerçekleşen soğuk savaşta ABD tarafında yer aldı. Bu dönemde Pehlevi ailesi İran’ın yönetiminde yer alıyordu ve Pehlevi ailesi her zaman Batı endeksli bir ülke kurma hayaliyle hareket etmekteydi. Böylelikle İran, ABD ile Rusya arasında tampon bölge haline gelmişti. İran ABD’yi desteklediği için ABD İran’ı silahlandırdı. Ancak İran halkı petrolün millileşmesi ve bölgedeki yabancı şirketlerin uzaklaştırılması için iç çatışmalar oluşturdu. Ardından İngiltere ve ABD, İran ile ilişiğini kesti ve İran büyük bir ekonomik çöküntü içerisine girdi. Ülkedeki darbeler, suikastlar ve pek çok iç karışıklık artarak devam etti.

Uluslararası hukuku açık bir şekilde ihlal eden İsrail ise, bölgede bu ihlale her geçen gün bir yenisi eklemektedir. 1 Nisan 2024 tarihinde Şam konsolosluk saldırısı bunlardan birisidir. Bu saldırıda İsrail, Devrim Muhafızları Ordusu’nda (DMO) başat kadroda bulunan , bir çok önemli görevde yer alan ve İran için önem arz eden isim Tuğgeneral Muhammed Zahidi ile birlikte 7 İranlı askere suikast düzenlemiştir. Bu durum yeni sürecin başlamasına, bazı ilklerin yaşanmasına neden oldu. İran aradan 2 hafta geçtikten sonra bölgede, Dünyada ki bir çok farklı denge ve faktörü hesaba katarak 13 Nisan’da İsrail’e saldırı başlattı. İran bu saldırıda kamikaze İHA, seyir füzeleri ve balistik füzeleri kullanmıştır. İran bu saldırı ile beraber İsrail’e göz dağı vermeyi ve ülke güvenliğinin sağlanmasını amaçlamıştır. İran bu misilleme ile birlikte İsrail ve diğer ülkelere karşı caydırıcılığını temin etmiştir. İran’ın yapmış olduğu bu misillemenin sonucunda yapılan açıklamalar şu şekildedir: Dış İşleri Bakanı Abdullahiyan, İran’ın saldırıya uğramadığı takdirde bir harekata girişmeyeceğini söyleyerek, hem bölgede savaşmayarak birkaç çatışma ile Müslümanların sempatisini sağlamak hem de İsrail ile bölgede gizliden gizliye kendi hegemonyasını sağlamayı hedeflemektedir.

Bölgesel bazda baktığımızda İsrail, diğer ülkeler ile herhangi uzun süreli bir savaş durumuna girmemektedir. Bu durum ise bölgede ticari ve bağımlılık unsurundan kaynaklı olarak kendilerini absorbe etmeye çalışmalarından kaynaklanmaktadır. İran ile arasında yaşanan gerginlikle genellikle bölgede hakimiyeti karşılıklı bir şekilde sağlama anlayışı içerisinde olduklarından kaynaklanmaktadır. Bir tarafta bölge insanı tarafından sevilmeyen bir İsrail ve diğer tarafta İsrail ile çatışma içerisine giren Müslüman toplumun sevgisini ve hamiliğini üstlenmeye çalışan ülke olarak doğma hedefi olan İran bulunmaktadır.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dış işleri Bakanı Abdullahiyanın ölümünün ardından İran’ın iç siyasetinde büyük bir kargaşa söz konusu oldu. Hem Cumhurbaşkanının hem de Dışişleri Bakanının ölmesi ile birlikte ülkede dış politika açısından ideolojik değişiklikler ve adımlarda gerileme olmasa bile iç politikada aksaklıklar yaşanabilir. Çünkü ülkede bir seçim telaşı var ve bu durum bazı işlerin yavaşlamasına sebep olabilir.

İsrail’in, İran’ın Şam’daki büyükelçiliğini vurması uluslararası ilişkiler hukuku açısından büyük suçtur ve bu bir savaş nedenidir. Fakat İran Orta Doğuda etkili ve güçlü bir taraf olmasına rağmen kendisine yapılan saldırıları çoğu zaman görmezden gelmektedir. İran yakın gelecekte saldırı yapmayı tercih eder mi bilinmez ama bu iki ülke arasındaki çatışmanın bir gün ayyuka çıkacağı aşikârdır ve bu yağmadan birçok ülke zarar görecektir.

Sonuç olarak, İran-İsrail ve ABD arasındaki çatışmanın geleceği, sadece askeri güç bağlamında olmamakla beraber aynı zamanda diplomatik eğilimlerin başarısına ve uluslararası toplumların bu konudaki meselelere yaklaşımı da etkili olacaktır. İran-İsrail ve ABD üçgeninin, karmaşık ve çok katmanlı ilişkiler sarmalı içerisinde ileriki dönemlerde uluslararası bağlamda oluşacak gündemlerde merkezi oluşturması muhtemel gözükmektedir. Bununla birlikte bu çatışmanın gelecek yıllar bakımından en önemli unsuru ise dünya çapında sağlanacak barış ve güvenlik politikalarının üzerinde etkileyici rol oynaması olacaktır.

 
[1] TRT Haber, ‘’Kasım Süleymani’nin Ölümü Dünyada Nasıl Yankı Buldu?’’ (03.01.2020).
[2] Ahmet Dursun, ‘’ ABD Saldırısında Öldürülen İranlı General Süleymani’ye Yönelik Suikastta İsrail’in Kilit Rol Oynadığı İddia Edildi’’, Anadolu Ajansı (09.05.2020).

Giriş

İran, İsrail ve ABD arasında neredeyse 100 yıla yakındır devam eden gerilim, bölgesel ve küresel bazda önemli etkiler oluşturmaya devam etmektedir. Bu üç grup arasında gerçekleşen çatışma, sadece bölgesel etkileşim değil, aynı zamanda uluslararası politikanın da önemli gündemi haline gelmeye devam etmektedir. İran’ın nükleer programlarının oluşturduğu sorunsallık, İsrail’in bölge bağlamında güvenlik endişesinin polemiği ve ABD’nin Ortadoğu üzerinde planladığı politikaları bu ilişkilerin ana eksenini oluşturmaktadır.

Son yıllarda artan diplomatik ve askeri hamleler ile birlikte bölgenin çatışma bağlamında oluşacak olan geleceği hakkında çeşitli senaryoların ortaya atılması ve sonuçlarının neler olacağına dair kesin bir olgu ortaya çıkmıyor. Bu yazıda, İran-İsrail ve ABD üçgeninde yaşanan ilişkileri ve olası senaryoları ve bu çatışmalarının gelecekte nasıl bir hal alacağına dair analizi gerçekleştireceğiz.

İran-İsrail ve ABD Çatışma Olguları

İran ve İsrail arasındaki gerilim 1979 yılında İslam Devrimi sonrasında ortaya çıktı. Yaklaşık 45-50 yıldır devam eden bu çatışma, sona ermesi zor bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Taraflar birbirlerini varoluşsal düşmanları olarak tanımlamaktadır. Bu gerilim zaman zaman artış göstermektedir. Yaklaşık 5 yıldır yaşanan olaylar, İsrail’in ABD desteği ile yaptığı saldırılar ve soykırım, gerilimin tırmandığını göstermekte. ABD 3 Ocak 2020 tarihinde İran komutanı Kasım Süleymani’yi drone saldırısı suikastı ile öldürmüştü[1] Bu saldırıların ortaya çıkardığı sonuçlarla beraber ABD genel seyirde açık bir şekilde veya İsrail üzerinden gizli desteği ile Orta Doğu’da aktif rol aldı ve bölgede güçlü kalmak için İsrail’i bu gibi desteklerle güçlendiremeye çalıştı.[2]

İran ile ABD’nin geçmiş ilişkilerini ele alacak olursak İran 2. Dünya Savaşının ardından gerçekleşen soğuk savaşta ABD tarafında yer aldı. Bu dönemde Pehlevi ailesi İran’ın yönetiminde yer alıyordu ve Pehlevi ailesi her zaman Batı endeksli bir ülke kurma hayaliyle hareket etmekteydi. Böylelikle İran, ABD ile Rusya arasında tampon bölge haline gelmişti. İran ABD’yi desteklediği için ABD İran’ı silahlandırdı. Ancak İran halkı petrolün millileşmesi ve bölgedeki yabancı şirketlerin uzaklaştırılması için iç çatışmalar oluşturdu. Ardından İngiltere ve ABD, İran ile ilişiğini kesti ve İran büyük bir ekonomik çöküntü içerisine girdi. Ülkedeki darbeler, suikastlar ve pek çok iç karışıklık artarak devam etti.

Uluslararası hukuku açık bir şekilde ihlal eden İsrail ise, bölgede bu ihlale her geçen gün bir yenisi eklemektedir. 1 Nisan 2024 tarihinde Şam konsolosluk saldırısı bunlardan birisidir. Bu saldırıda İsrail, Devrim Muhafızları Ordusu’nda (DMO) başat kadroda bulunan , bir çok önemli görevde yer alan ve İran için önem arz eden isim Tuğgeneral Muhammed Zahidi ile birlikte 7 İranlı askere suikast düzenlemiştir. Bu durum yeni sürecin başlamasına, bazı ilklerin yaşanmasına neden oldu. İran aradan 2 hafta geçtikten sonra bölgede, Dünyada ki bir çok farklı denge ve faktörü hesaba katarak 13 Nisan’da İsrail’e saldırı başlattı. İran bu saldırıda kamikaze İHA, seyir füzeleri ve balistik füzeleri kullanmıştır. İran bu saldırı ile beraber İsrail’e göz dağı vermeyi ve ülke güvenliğinin sağlanmasını amaçlamıştır. İran bu misilleme ile birlikte İsrail ve diğer ülkelere karşı caydırıcılığını temin etmiştir. İran’ın yapmış olduğu bu misillemenin sonucunda yapılan açıklamalar şu şekildedir: Dış İşleri Bakanı Abdullahiyan, İran’ın saldırıya uğramadığı takdirde bir harekata girişmeyeceğini söyleyerek, hem bölgede savaşmayarak birkaç çatışma ile Müslümanların sempatisini sağlamak hem de İsrail ile bölgede gizliden gizliye kendi hegemonyasını sağlamayı hedeflemektedir.

Bölgesel bazda baktığımızda İsrail, diğer ülkeler ile herhangi uzun süreli bir savaş durumuna girmemektedir. Bu durum ise bölgede ticari ve bağımlılık unsurundan kaynaklı olarak kendilerini absorbe etmeye çalışmalarından kaynaklanmaktadır. İran ile arasında yaşanan gerginlikle genellikle bölgede hakimiyeti karşılıklı bir şekilde sağlama anlayışı içerisinde olduklarından kaynaklanmaktadır. Bir tarafta bölge insanı tarafından sevilmeyen bir İsrail ve diğer tarafta İsrail ile çatışma içerisine giren Müslüman toplumun sevgisini ve hamiliğini üstlenmeye çalışan ülke olarak doğma hedefi olan İran bulunmaktadır.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dış işleri Bakanı Abdullahiyanın ölümünün ardından İran’ın iç siyasetinde büyük bir kargaşa söz konusu oldu. Hem Cumhurbaşkanının hem de Dışişleri Bakanının ölmesi ile birlikte ülkede dış politika açısından ideolojik değişiklikler ve adımlarda gerileme olmasa bile iç politikada aksaklıklar yaşanabilir. Çünkü ülkede bir seçim telaşı var ve bu durum bazı işlerin yavaşlamasına sebep olabilir.

İsrail’in, İran’ın Şam’daki büyükelçiliğini vurması uluslararası ilişkiler hukuku açısından büyük suçtur ve bu bir savaş nedenidir. Fakat İran Orta Doğuda etkili ve güçlü bir taraf olmasına rağmen kendisine yapılan saldırıları çoğu zaman görmezden gelmektedir. İran yakın gelecekte saldırı yapmayı tercih eder mi bilinmez ama bu iki ülke arasındaki çatışmanın bir gün ayyuka çıkacağı aşikârdır ve bu yağmadan birçok ülke zarar görecektir.

Sonuç olarak, İran-İsrail ve ABD arasındaki çatışmanın geleceği, sadece askeri güç bağlamında olmamakla beraber aynı zamanda diplomatik eğilimlerin başarısına ve uluslararası toplumların bu konudaki meselelere yaklaşımı da etkili olacaktır. İran-İsrail ve ABD üçgeninin, karmaşık ve çok katmanlı ilişkiler sarmalı içerisinde ileriki dönemlerde uluslararası bağlamda oluşacak gündemlerde merkezi oluşturması muhtemel gözükmektedir. Bununla birlikte bu çatışmanın gelecek yıllar bakımından en önemli unsuru ise dünya çapında sağlanacak barış ve güvenlik politikalarının üzerinde etkileyici rol oynaması olacaktır.

 
[1] TRT Haber, ‘’Kasım Süleymani’nin Ölümü Dünyada Nasıl Yankı Buldu?’’ (03.01.2020).
[2] Ahmet Dursun, ‘’ ABD Saldırısında Öldürülen İranlı General Süleymani’ye Yönelik Suikastta İsrail’in Kilit Rol Oynadığı İddia Edildi’’, Anadolu Ajansı (09.05.2020).

Giriş

İran, İsrail ve ABD arasında neredeyse 100 yıla yakındır devam eden gerilim, bölgesel ve küresel bazda önemli etkiler oluşturmaya devam etmektedir. Bu üç grup arasında gerçekleşen çatışma, sadece bölgesel etkileşim değil, aynı zamanda uluslararası politikanın da önemli gündemi haline gelmeye devam etmektedir. İran’ın nükleer programlarının oluşturduğu sorunsallık, İsrail’in bölge bağlamında güvenlik endişesinin polemiği ve ABD’nin Ortadoğu üzerinde planladığı politikaları bu ilişkilerin ana eksenini oluşturmaktadır.

Son yıllarda artan diplomatik ve askeri hamleler ile birlikte bölgenin çatışma bağlamında oluşacak olan geleceği hakkında çeşitli senaryoların ortaya atılması ve sonuçlarının neler olacağına dair kesin bir olgu ortaya çıkmıyor. Bu yazıda, İran-İsrail ve ABD üçgeninde yaşanan ilişkileri ve olası senaryoları ve bu çatışmalarının gelecekte nasıl bir hal alacağına dair analizi gerçekleştireceğiz.

İran-İsrail ve ABD Çatışma Olguları

İran ve İsrail arasındaki gerilim 1979 yılında İslam Devrimi sonrasında ortaya çıktı. Yaklaşık 45-50 yıldır devam eden bu çatışma, sona ermesi zor bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Taraflar birbirlerini varoluşsal düşmanları olarak tanımlamaktadır. Bu gerilim zaman zaman artış göstermektedir. Yaklaşık 5 yıldır yaşanan olaylar, İsrail’in ABD desteği ile yaptığı saldırılar ve soykırım, gerilimin tırmandığını göstermekte. ABD 3 Ocak 2020 tarihinde İran komutanı Kasım Süleymani’yi drone saldırısı suikastı ile öldürmüştü[1] Bu saldırıların ortaya çıkardığı sonuçlarla beraber ABD genel seyirde açık bir şekilde veya İsrail üzerinden gizli desteği ile Orta Doğu’da aktif rol aldı ve bölgede güçlü kalmak için İsrail’i bu gibi desteklerle güçlendiremeye çalıştı.[2]

İran ile ABD’nin geçmiş ilişkilerini ele alacak olursak İran 2. Dünya Savaşının ardından gerçekleşen soğuk savaşta ABD tarafında yer aldı. Bu dönemde Pehlevi ailesi İran’ın yönetiminde yer alıyordu ve Pehlevi ailesi her zaman Batı endeksli bir ülke kurma hayaliyle hareket etmekteydi. Böylelikle İran, ABD ile Rusya arasında tampon bölge haline gelmişti. İran ABD’yi desteklediği için ABD İran’ı silahlandırdı. Ancak İran halkı petrolün millileşmesi ve bölgedeki yabancı şirketlerin uzaklaştırılması için iç çatışmalar oluşturdu. Ardından İngiltere ve ABD, İran ile ilişiğini kesti ve İran büyük bir ekonomik çöküntü içerisine girdi. Ülkedeki darbeler, suikastlar ve pek çok iç karışıklık artarak devam etti.

Uluslararası hukuku açık bir şekilde ihlal eden İsrail ise, bölgede bu ihlale her geçen gün bir yenisi eklemektedir. 1 Nisan 2024 tarihinde Şam konsolosluk saldırısı bunlardan birisidir. Bu saldırıda İsrail, Devrim Muhafızları Ordusu’nda (DMO) başat kadroda bulunan , bir çok önemli görevde yer alan ve İran için önem arz eden isim Tuğgeneral Muhammed Zahidi ile birlikte 7 İranlı askere suikast düzenlemiştir. Bu durum yeni sürecin başlamasına, bazı ilklerin yaşanmasına neden oldu. İran aradan 2 hafta geçtikten sonra bölgede, Dünyada ki bir çok farklı denge ve faktörü hesaba katarak 13 Nisan’da İsrail’e saldırı başlattı. İran bu saldırıda kamikaze İHA, seyir füzeleri ve balistik füzeleri kullanmıştır. İran bu saldırı ile beraber İsrail’e göz dağı vermeyi ve ülke güvenliğinin sağlanmasını amaçlamıştır. İran bu misilleme ile birlikte İsrail ve diğer ülkelere karşı caydırıcılığını temin etmiştir. İran’ın yapmış olduğu bu misillemenin sonucunda yapılan açıklamalar şu şekildedir: Dış İşleri Bakanı Abdullahiyan, İran’ın saldırıya uğramadığı takdirde bir harekata girişmeyeceğini söyleyerek, hem bölgede savaşmayarak birkaç çatışma ile Müslümanların sempatisini sağlamak hem de İsrail ile bölgede gizliden gizliye kendi hegemonyasını sağlamayı hedeflemektedir.

Bölgesel bazda baktığımızda İsrail, diğer ülkeler ile herhangi uzun süreli bir savaş durumuna girmemektedir. Bu durum ise bölgede ticari ve bağımlılık unsurundan kaynaklı olarak kendilerini absorbe etmeye çalışmalarından kaynaklanmaktadır. İran ile arasında yaşanan gerginlikle genellikle bölgede hakimiyeti karşılıklı bir şekilde sağlama anlayışı içerisinde olduklarından kaynaklanmaktadır. Bir tarafta bölge insanı tarafından sevilmeyen bir İsrail ve diğer tarafta İsrail ile çatışma içerisine giren Müslüman toplumun sevgisini ve hamiliğini üstlenmeye çalışan ülke olarak doğma hedefi olan İran bulunmaktadır.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dış işleri Bakanı Abdullahiyanın ölümünün ardından İran’ın iç siyasetinde büyük bir kargaşa söz konusu oldu. Hem Cumhurbaşkanının hem de Dışişleri Bakanının ölmesi ile birlikte ülkede dış politika açısından ideolojik değişiklikler ve adımlarda gerileme olmasa bile iç politikada aksaklıklar yaşanabilir. Çünkü ülkede bir seçim telaşı var ve bu durum bazı işlerin yavaşlamasına sebep olabilir.

İsrail’in, İran’ın Şam’daki büyükelçiliğini vurması uluslararası ilişkiler hukuku açısından büyük suçtur ve bu bir savaş nedenidir. Fakat İran Orta Doğuda etkili ve güçlü bir taraf olmasına rağmen kendisine yapılan saldırıları çoğu zaman görmezden gelmektedir. İran yakın gelecekte saldırı yapmayı tercih eder mi bilinmez ama bu iki ülke arasındaki çatışmanın bir gün ayyuka çıkacağı aşikârdır ve bu yağmadan birçok ülke zarar görecektir.

Sonuç olarak, İran-İsrail ve ABD arasındaki çatışmanın geleceği, sadece askeri güç bağlamında olmamakla beraber aynı zamanda diplomatik eğilimlerin başarısına ve uluslararası toplumların bu konudaki meselelere yaklaşımı da etkili olacaktır. İran-İsrail ve ABD üçgeninin, karmaşık ve çok katmanlı ilişkiler sarmalı içerisinde ileriki dönemlerde uluslararası bağlamda oluşacak gündemlerde merkezi oluşturması muhtemel gözükmektedir. Bununla birlikte bu çatışmanın gelecek yıllar bakımından en önemli unsuru ise dünya çapında sağlanacak barış ve güvenlik politikalarının üzerinde etkileyici rol oynaması olacaktır.

 
[1] TRT Haber, ‘’Kasım Süleymani’nin Ölümü Dünyada Nasıl Yankı Buldu?’’ (03.01.2020).
[2] Ahmet Dursun, ‘’ ABD Saldırısında Öldürülen İranlı General Süleymani’ye Yönelik Suikastta İsrail’in Kilit Rol Oynadığı İddia Edildi’’, Anadolu Ajansı (09.05.2020).

Bu Sayfada:

Title

Title

Title

#

İran
İsrail
ABD
Çatışma
Gelecek

İlginizi çekebilir

İlginizi çekebilir

İlginizi çekebilir

• Kudüs Çalışma Grubu • Kudüs Çalışma Grubu